Devlet Bahçeli ve Koray Aydın’ın genel başkanlık için yarıştığı 4 Kasım’daki MHP Kurultayı yaklaşırken, aktif siyasete dönüşüyle ve verdiği mesajlarla Şefkat Çetin dengeleri alt üst ediyor. Ülkücü tabanda etkili bir isim olan MHP'nin eski teşkilat başkanı Çetin, HaberA.com'a Kurultay sürecini etkileyecek önemli açıklamalar yaptı. NE BAKANLIK YAPTIK, NE DE YÜCE DİVAN’DA YARGILANDIK
- Aktif siyasetten uzak kaldığınız süre zarfında nelerle meşgul oldunuz?
Şefkat Çetin- Siyaset hiçbir zaman kendimizi tam olarak içinde hissettiğimiz ve kurallarını anlayabildiğimiz bir zemin olmamıştır aslında. Bizim de içinde yetiştiğimiz Ülkücü gelenekte, günlük siyasi kaygıların ve kavgaların ötesinde, Türk milletinin bütününü kucaklayan daha yüce amaçlara hizmet etmek vardır. Dikkat ederseniz, Sayın Genel Başkanımız ne diyor; “Önce ülkem, sonra partim, sonra ben”. Herkesin kendisini kaptırdığı siyaset oyununda, bakıyorsunuz MHP bir adım atıyor, kimse bunu siyaseten yorumlayamıyor. Ama vicdan ve akıl sahipleri burada ülke menfaatlerinin partinin önüne geçtiğini anlıyor. Bizimkisi de bu hesap, ülkemizin ve partimizin çıkarlarının önüne kendi siyasi hesaplarımızı hiçbir zaman geçirmedik, koltuk hesabı yapmayı kendimize yakıştıramadık. Bu yüzden bizim için siyaset, ilk gençliğimizden bu yana peşinden koştuğumuz ideallerimize ulaşmak için bir vasıtadan başka bir şey olmamıştır. Ülkemizin ve milletimizin meseleleriyle Milliyetçi Hareket Partisi’nde görev almadan önce bir Ülkü Ocaklı olarak nasıl ilgileniyordu isek, görevimizi bıraktıktan sonra da ülke sorunlarına fazlasıyla yoğunlaşma fırsatı yakaladığımız için daha da mutlu olduk. Yıllar var ki, büyük ailem Ülkücü camiaya can-ı gönülden harcadığım yoğun mesainin bir sonucu olarak vakit ayıramadığım ailemle zaman geçirmenin mutluluğu ve huzuruna kavuştum. Anlayacağınız huzurla geçirdiğim bu sürede dinlendim, dinçleştim ve gündelik siyasetin küçük hesaplarının bir parçası olmamanın rahatlığını yaşadım.
BESMELEYİ BERABER ÇEKTİK
- Aktif siyasetten ayrı kaldığınız dönem içerisinde Sayın Bahçeli ile münasebetlerinizde bir kopukluk yaşandı mı?
Şefkat Çetin- Milliyetçi Hareket Partisi’nin lideri Sayın Devlet Bahçeli ile ilişkim, hiçbir zaman yalnızca genel başkan ve yardımcısı veya yetkili organlarla tanımlanmış kurumsal bir ilişkiyle sınırlı olmamıştır. Sayın Genel Başkan, evvela çocuklarımın Devlet amcası, yani töremize göre baba yarısıdır. Aramızdaki ağabey-kardeş ilişkimizi ve dostluk hukukumuzu, geçen süre zarfında her türlü imtihandan başarıyla çıkarmasını bilecek olgunluğa sahibiz çok şükür. Türkiye sevdamızla bir araya gelip Besmeleyi beraber çektiğimiz, aynı yola baş koyduğumuz, ağabey kardeş olduğumuz bir insanla saygıya ve sevgiye dayanan ilişkimiz ancak mezarda biter. Sayın Bahçeli, kişisel ilişkimin yanı sıra düşüncelerine saygı duyduğum lider bir kişiliğe sahiptir. Milliyetçi Hareket’in Türk siyasetinde elde ettiği saygın konumda ve geniş kitlelerin teveccühünü kazanmasında Bahçeli’nin rolü olağanüstü önemdedir. Genel Başkanımız, sadece MHP’nin ve Türk milliyetçiliğinin ülke ve dünya siyasetini okuyabilmesindeki başarısıyla değil, Türk siyasetinin bütününü etkileyen seviyeli ve ilkeli siyaset etme tarzıyla saygıdeğerdir. Sayın Genel Başkanımız, kurucu liderimiz rahmetli Alparslan Türkeş’in mirası olan Milliyetçi Hareket Partisi’ne ve Ülkücü Harekete layıkıyla sahip çıkan, aldığı noktadan daha ileriye taşıma başarısını göstermiş, onca fırtınaya rağmen bu geminin batmasına müsaade etmemiş tecrübeli bir kaptan, gerçek bir liderdir.
MHP KADROLARI SAYESİNDE VARLIĞINI KORUDU
- MHP’nin ortağı olduğu koalisyon hükümeti çok tartışılan bir dönem olarak dikkat çekiyor. Sıkıntıların kaynağı bu dönem mi?
Şefkat Çetin- Milliyetçi Hareket Partisi 1999 Nisanındaki seçimlerde büyük bir başarı elde etmiş ve akabinde hükümet ortağı olmuştu biliyorsunuz. 28 Şubat sürecinin devamı sayabileceğimiz bu dönemde Türkiye ara rejim sıkıntıları çekiyor, devletin ve milletin içerisinde derin fay hatları oluşuyor, bu bölünmüşlük ve parçalanmışlık Türkiye’yi acze düşürüyordu. İşte bu noktada Milliyetçi Hareket, geniş halk kitlelerinin üzerinde mutabık kalacağı bir zemin olarak Türk siyasetinde yükselmeye başladı. Katı laikçi ya da siyasal İslamcı kutuplaşmaya, milletin bölünmüşlüğüne ve küstürülmüşlüğüne karşı Milliyetçi Hareket Partisi bir alternatif olarak ortaya çıktı. Bir toplumsal uzlaşıya, mutabakat zeminine duyulan büyük ihtiyaca MHP karşılık geldi. Milliyetçi Hareket Partisi, sandıktan çıkan sonuca göre milletimizin verdiği bu görevden kaçamazdı ve o günkü şartlarda alternatifi olmayan bir koalisyona zoraki de olsa ortak oldu. Aslında üç parçalı hükümete girmemek MHP’nin menfaatlerine daha uygundu. Parti kenarda durur, ülke siyasi istikrarsızlığa sürüklenirken yıpranmazdı. Ama MHP bunu yapmadı. Hatırlayın, girin arşivlere bakın, hükümetin kuruluşundan son gününe kadar Türkiye’nin selameti için MHP’liler hep özverili davrandılar. Tek başına bir iktidar gücü elimizde yoktu ama buna rağmen ülke sorunlarını adeta sırtımızda taşıdık. Bir anayasa kitapçığı bahanesiyle küresel sermaye operasyonu yapıldı, deprem felaketinin yanı sıra fırsatçılar yüzünden ekonomi perişan oldu, ortaklarımızın biri bir tarafa, biri diğer tarafa çekiştirdi durdu. Ama MHP hep dimdik durarak, ekonomi için acı reçeteyi, teröre karşı sıfır toleransı, yolsuzluğa vurguna operasyonu hayata geçirmeyi başardı. Türkiyemizin selameti için her türlü fedakarlığı yapmaktan kaçmadı, istikrar için gereken kararların arkasında durdu. Teröristbaşının idamı meselesinde MHP dışında bütün partiler birleşerek yasayı değiştirirken, MHP gitti Meclis’te hayır oyu verdi. O gün MHP’yi türbanı çözemedin diye sıkıştıranlar, on yıldır tek başlarına iktidar olmalarına rağmen bu konuda bir sonuca ulaşamadılar. Bunları anlatıyorum, çünkü o gün elindeki zayıf imkânları bilinmesine rağmen MHP’yi yıpratanlar, aslında şimdiki AKP iktidarının yolunu hazırlıyorlardı. Nitekim en sonunda Irak’ın işgaline hazırlanan küresel güce payanda olmayacağı gayet net bir şekilde anlaşıldığı için ağır aksak yürüse de doğru istikamette giden hükümetin ipini çektiler. Öylesine zor bir süreçti ki, hükümetin ortağı diğer iki parti seçimlerde neredeyse silinme noktasına geldiler. MHP ise kadroları ve bilinçli tabanı sayesinde varlığını korumasını bildi. Bir hasar almakla birlikte, uluslararası boyutu olan büyük bir mücadelenin içerisinden eğilmeden, bükülmeden, parçalanmadan çıkabildi. Yeniden ileri doğru hamle yapabilmek için sadece bir adım geriye, doğal mevzisine çekildi. Üstelik bunu da sağlam teşkilat yapısı ve inançlı Ülkücü kadroları sayesinde başarabildi.
- 2002 seçiminin ardından MHP’deki görevinizden ayrılmanızda hükümet döneminde yaşanan sıkıntılar mı etkili oldu?
Şefkat Çetin- 2002 Kasımında yapılan seçimlerde sadece MHP’nin kurumsal kimliğine karşı değil, doğrudan milliyetçiliğe ve milli değerlerimize karşı olağanüstü bir propaganda süreci yaşandı. Hatırlayın Meclis’in kapısına Avrupa Birliği’ne giriş için geri sayım yapan saatler yerleştirildi, türban için el ele tutuşan insanlardan zincirler oluşturuldu. MHP’siz hükümet, MHP’siz Meclis isteyen AB’ci çevrelerin kampanyaları nihayetinde amaçlarına ulaştı. Yeni iktidar gelir gelmez sanki AB’ye girmişiz gibi düzmece bir bayram yaptırdı. İşgalci güçlerin Irak’a Türkiye üzerinden girişi için Meclis alet edilmeye çalışıldı. Kıbrıs’ta Türk milletinin egemenlik hakları, bizzat hükümetin de verdiği destekle referandumla AB’ye devredilmek istendi. Bütün bunlar, MHP’nin etkin olduğu bir ortamda kesinlikle karşı çıkacağı önemde ve milli çıkarlarımızla doğrudan ilgili hususlardı. Bunun içindir ki, MHP’siz hükümet projelerini hayata geçirenler, MHP’nin içinde de operasyon yapmayı sürdürdüler. Ülkücülerin ülke meseleleriyle hiç olmazsa bir süre ilgilenememesi için içe dönük bir karalama kampanyasının fitilini ateşlediler. Dünyayı ve Türkiye’yi yeterince okumaktan aciz insanların şahsi hesaplarını ön plana çıkartmalarına uygun ortamı beslediler. Hükümetin hangi şartlarda kurulduğunu, burada kimlerin Bakanlık yaptığını ve hangi icraatlara imza attığını, yani çekilen onca sıkıntıları unutup, bir günah keçisi aradılar. Şefkat Çetin’i ve MHP teşkilatlarını seçim mağlubiyetinin sorumlusu ilan edince kendilerini temize çıkmış saydılar. Hâlbuki biz ne Bakanlık yaptık, ne de Yüce Divan’da yargılandık.
1999 Nisanındaki seçimlerde olduğu gibi hükümet ortaklığı esnasında da Teşkilat Başkanlığı yapıyordum. Partimizi sandıktan başarıyla çıkarıp Bakanlarımızı icra makamlarına oturttuktan sonra, MHP teşkilatı daha ne yapsın! 2002 Kasımındaki seçim ve sonrasında yürütülen linç kampanyası, bizim ülke meseleleriyle ilgili evvelden beri yaptığımız değerlendirmeleri ve sürekli canlı tuttuğumuz milli refleksi ne yazık ki susturmayı başardı. Bir kısım insanımızın gönül umduğuna küser misali samimiyetle bize sitemini anlayabiliyorum. O gün daha güçlü olmalı ve yenilmemeliydik. Ama o gün MHP ve Milliyetçi Ülkücü hareket’in sandıktan aldığı güç, sorunların üstesinden gelinmesine yetmiyordu. Diğer taraftan bize karşı linç kampanyası uygulayan bir de fırsatçılar vardı ki, onlar sadece ve sadece Ülkücülerin sesi kısılsın istiyorlardı. O şartlarda bize düşen ne ise onu yaptık, teşkilatımızın sorumluluğu elbette ki bize aitti. “Eğer bu kadar büyük boyutlu bir sorunun kaynağı ve müsebbibi bizim sorumluluğumuzdaki teşkilatlarımız ise, biz isek, buyurun meydan sizin!” diyerek sessizce geri çekilmesini bildik.
İKİNCİ BİR NUMAN KURTULMUŞ VAKASI MHP’DE YAŞANABİLİR
- Yeniden siyasete dönmenizi hangi gelişmeler etkili oldu?
Şefkat Çetin- Hani güzel bir sözümüz var; “sen doğru dur, eğri kendini belli eder” der. Geçen süre içerisinde yüce Yaradan’ın huzurunda kendi nefsimizle bir imtihana girmeyi ve on yıl boyunca her şeyi bilip de susabilmeyi öğrendik. Ancak “Edepli edebinden susar, edepsiz ben susturdum zanneder” diyen Mevlana’yı haklı çıkarmak için yarışanlar yine de durmadı. Nefsimize söylenenleri sineye çekmeyi öğrenmekle birlikte, kanımızla ve canımızla var ettiğimiz değerlerimizi yokluğumuzdaki on yılda lekeleyenlere tahammül edemez olduk. Biz Ülkücüler, Milliyetçi Hareket Partisi’ni Türk milletinin en büyük teminatı, aşılması mümkün olmayan son kalesi olarak gördük hep. Türkiyemiz içeriden ve dışarıdan onca tehdit altına düşse bile, bize göre MHP’nin varlığı önemli bir güvenceydi. Zaten MHP de tarihi boyunca hiçbir zaman bu misyonuna ihanet etmemiş, Türk milletinin çıkarı için siyasi hesaplar peşindeki bir parti gibi sorumsuz ve hovardaca davranmamıştır. Biz “Türkiye ciddi tehdit altında, Büyük Ortadoğu Projesi, Arap Baharı, Suriye derken mesele kapımıza dayandı, bölücülük en büyük trendini yapıyor, siyaset teröre teslim oluyor, vatan elden gidebilir” ikazını yaparken; birileri de bu sözümüzü önemsizleştirmek için “şimdi mi fark ettin, bunun için mi döndün” diyorlar. Sözümüzün doğruluğunu gizleyebilmek için, insanların işaret ettiğimiz yere bakmasını önleyebilmek için konuyu seviyesiz kişisel tartışmalara çekiyorlar. İlginçtir ki, her gün Mehmetlerin tabutlarda teslim edildiği, hükümet eliyle İmralı’nın, Kandil’in muhatap alınıp açıktan pazarlıkların yapıldığı bir zamanda bizim vatan ve millet endişemiz toplumun bütün kesimlerinde yankı buluyor da, gövdesi bizde başı nerede bilinmez bir kısım insanlar, meselelerle ilgili getirdiğimiz Ülkücü bakışa “bunlar soğuk savaş argümanları” diyebiliyorlar. On yıldır Ülkücü terbiyesi gereği ve edebinden susan Şefkat Çetin’in, bu şartlar altında namusluların da namussuzlar kadar cesur olduğunu bir kere daha göstermek, camiasına olan vefa borcunu ödemek için dönmekten başka çaresi kalmamıştır. Dönmüştür, çünkü bugün sadece Türkiyemiz tehdit altında değil, Türkiye’nin en büyük teminatı MHP de tehdit altındadır. Milliyetçi Ülkücü Hareketin canıyla ve kanıyla bedel ödeyerek var ettiği MHP’nin Türk milletinin hassasiyetlerini taşıyan bir direnç merkezi olmaktan çıkarılması için olağanüstü bir gayret sarf edildiğini görmüştür. MHP’yi köklerinden sökmek, buradaki milli damarı asli karakterinden uzaklaştırmak, ticari bir meta olarak alınır satılır hale getirmek için büyük bir koalisyonun harekete geçmesine karşı safını belli etmektedir. Gün Sazak gibi abide bir şahsiyeti yetiştiren, namussuzluğun, ahlaksızlığın, hırsızlığın ve vurgunculuğun kökünü kurutan Sazak modelini hayata geçiren Milliyetçi Hareket’i, yarın ne yapacağı, kimlere pazarlayacağı belli olmayanların eline bırakmamak için Şefkat Çetin geri dönmüştür. İkinci bir Numan Kurtulmuş vakasının MHP’de de yaşanmaması için, MHP tabanından yükselen çağrılara uyarak Ülkücülüğün bayrağını yere düşürmemek içindir dönüşümüz.
YENİ CHP'DEN SONRA SIRA YENİ MHP'DE
- Genel Başkan adayı Koray Aydın değişim vaadinde bulunuyor ve bunu MHP tabanının istediğini söylüyor. Bu değerlendirmelere katılır mısınız?
Şefkat Çetin- Çok önceleri ikinci cumhuriyet lafları edilirdi. Sonra bunu zarif bir biçimde yeni Türkiye şeklinde ifade etmeye başladılar. Türkiye’nin milli ve üniter yapısını değiştirelim, Türk adını da sıradan bir etnik unsur seviyesine indirip çok etnikli, çok dinli ve mezhepli bir mozaiğe dönüştürelim diye yıllardır yapılmayan kalmadı. Rahmetli Başbuğumuz Alparslan Türkeş’in zamanında bunlara o gür sesiyle “ne mozaiğinden bahsediyorsunuz?” diye sorduğundaki hallerini hatırlarsınız muhakkak. İktidardaki partinin bu işin üstesinden gelemeyeceğini gördükten sonra yeni CHP’yi vizyona soktular. CHP’nin Atatürk’ün kurduğu bir parti olarak genlerinde kalmış üç beş şeyi de bizzat bu partiye yıktırmak için ortada bir eski, bir de ondan farklı yeninin olması gerekiyordu çünkü. Dersim tartışmaları falan boşuna yapılmadı orada. Küresel güçlerin istediklerini alabilmeleri için saha temizliğinde geriye bir tek milliyetçilerin partisi MHP kaldı. Onu da bir değişim rüzgârına soktuklarında, emperyal güçler için Türkiye dikensiz gül bahçesi olacaktır. Türkiye üzerinde hesap yapan emperyalist devletler için milli direnç noktası MHP aşılması, yok edilmesi gereken bir engeldir. Buna karşın MHP tabanı, yani milliyetçi Ülkücü hareket mutsuz mu? Evet, mutsuz ama değişim istediği için, yeni adıyla sarmalanmış, boyanmış bir MHP arzu ettiklerinden değil. Ülkücüler gönül verdikleri, umut bağladıkları Partilerinin yanlış ellere geçmesinden endişe ettikleri için mutsuzlar. Sandığa gidip oylarını vererek, gecelerini gündüzlerine katıp terlerini akıtarak, çoluk çocuklarının rızıklarından keserek Bakan dahi yaptıkları isimlerin kendilerine getirdiği utanç yetmezmiş gibi, bir de üste çıkmaya çalışmasından dolayı mutsuzlar. Nifak tohumları ekmeye, bölmeye parçalamaya, hiçbir şey yapamazlar ise kayyuma teslim etmeye çalıştıkları MHP’deki değişimin ne yönde yapılacağını çok şükür ki bizim sağduyulu tabanımız gayet iyi bilmektedir. Ülkücü Hareket, Sazak modelini bayrak yapmış bu partinin önünden dahi geçmemesi gerekenlerin gerçekleştirmek istedikleri değişimin intihardan başka bir şey olmadığının farkındadır. Hani milletlerinin ve kurumlarının onuruna leke süren Japonların hiç değilse son bir onur gösterisi olan harakiriyi tatbik etmesi gerekenlerin değişim laflarının karşılığı yoktur. Bu şartlarda değişim, onursuzların isteğiyle koskoca bir camianın yapacağı topyekun bir harakiri, yani intihar olacaktır. MHP değişmeyecek, kendi asli köklerine dönecek, oradan aldığı güç ile yine vatan diyecek, yine millet diyecektir.
MHP’DE DELEGE AĞALIĞI TASLANAMAZ
- Yine Koray Aydın, Devlet Bey’in genel başkanlığa seçildiği 1997 yılındaki Kurultay için “Devlet Bey’i biz getirdik. Tuğrul Bey genel başkandı. Devlet Bey bir delegeden dahi oy istemedi o süreçte. Bütün organizasyonu ben yaptım” ifadelerini kullanıyor. O süreci siz de yakinen yaşamış birisiniz. Bu sözleri nasıl değerlendirmek gerekir?
Şefkat Çetin- Milliyetçi Hareket, ben diyenlerin değil, biz diyenlerin, bu olgunluğa ve erdeme ulaşabilenlerin birlikteliğinden müteşekkildir. Milliyetçi Hareket gibi geniş toplumsal tabanı olan organizasyonlarda bireysel başarılara indirgenemeyecek ölçüde büyük güç dağılımı vardır ve ancak geniş katılımlı kadrolarla bu gücü yönetir ve başarı sağlarsınız. Eğer Ankara’da senin söylediğin ile taşrada en ücra bölgedeki teşkilatının çaycısı aynı dili konuşmuyorsa, başarılı olma şansın yoktur. Bu yüzden kim ki her şeyi ben yaptım, benim sayemde oldu diyorsa, bilin ki o yalan söylüyordur, o nefsinin esiri olmuştur. Hele ki MHP gibi kendi gelenekleri olan, bölgesel dengeleri ve liderleri olan, bütün mensupları tarafından Hareketin misyonu özümsenmiş bir camiada bu tarz yaklaşımlar delegeyi küçültmek, iradesizleştirmektir. Milliyetçi Ülkücü Hareketin her kademesinde bulunmuş, hizmet etmiş ve saygınlık kazanmış Devlet Bey, tıpkı Sayın Tuğrul Türkeş Bey ve öteki adaylar gibi talip olduğu makamı fazlasıyla hak ederek Ülkücü delegenin teveccühünü kazanmıştır. Güneydoğu ağalarının anlaştığı partilere köylülerinin oylarını topyekûn sattığı gibi, MHP’de delege ağalığı taslamak kimsenin haddi değildir. Ülkücü irade hiç kimsenin ipoteği altına girmez ve girmeyecektir. MHP delegesi eğriyle doğruyu ayıracak ferasete hep sahip olmuştur ve Kurultaylarımızda kararını her zaman sağduyuyla vermiştir.
PARANIZLA DELEGEYİ DEĞİL, ANCAK BİR GAZETE VE İKİ İNTERNET SİTESİ ALABİLİRSİNİZ
- Teşkilat Başkanlığı gibi önemli bir görevi uzun yıllar yürütmüş bir isim olarak, 4 Kasım’da gerçekleştirilecek 10. Olağan Büyük Kurultayını değerlendirir misiniz?
Şefkat Çetin- Milliyetçi Hareket Partisi herhangi bir siyasi parti değildir. Son derece dinamik ve bilinçli bir Parti teşkilatı ile inançlı bir Ülkücü tabana sahiptir. Milyonlarca inanmış insanın kalbi ve akli denetimine tabi MHP’de Kurultaylar sürprizlere açık değildir. Paranızla bir gazete, iki internet sitesi, üç beş kalem satın alabilir, bolca reklam yapabilirsiniz ama Ülkücü iradenin yanına bile yaklaşamazsınız. Bunun da ötesinde MHP’de Kurultaylar gelir geçer, aslolan Partimizin ve ülkemizin varlığı ve bekasıdır. MHP bundan önce de çok Kurultay görmüştür, bundan sonra da görecektir. Ama Partinin temel ilkelerinin değiştirilmesine, yenilik adıyla ana kolonların dinamitlenmesine Ülkücü irade fırsat vermeyecektir. Camiamızın temel prensiplerini özümsemiş, geçmişinde şaibe taşımayan, Ülkücü ahlak ve terbiyedeki herkesin elbette MHP’deki demokratik yarışa katılmaya hakkı vardır. Çünkü MHP kişilerle kaim bir parti değil, idealler ve prensipler üzerine kurulmuş dava partisidir. Dün Alparslan Türkeş’in misyonu ne ise, bugün Devlet Bahçeli de aynı hedef doğrultusunda o makamda oturmaktadır. Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli, “görevimin başındayım ve davama hizmet etmeye devam edeceğim” açıklaması yaptığına göre, bizim geleneklerimizin işaret ettiği yol çok açıktır. MHP’nin temsil makamı, Ülkücü misyona ve davamıza yakışır bilinçte ve geniş halk kitlelerinin saygınlığını kazanmayı başarmış Sayın Genel Başkanımızın ehil ellerinde olmaya devam edecektir. Ülkücüler birlikte, bir yerde ve ortak hedefe liderleri ile birlikte yürüyerek bütün oyunları bozacaklardır.
ÜLKÜCÜ HİZMETE TALİPTİR, MAKAMA DEĞİL
- Kurultay sonrası Partide görev almayı düşünür müsünüz?
Şefkat Çetin- Makamda ve mevkide gözümüzün olmadığını ispatladığımızı sanıyorum. Partinin iktidarından önce Bakanlıklarını ilan edenler arasında olmadığım gibi, sonrasında da her şeyi elimizin tersiyle iterek sergilediğimiz bir kenarda durabilme irademizi dilediğim her zaman yeniden kullanma hürriyetine sahibiz. Bizler camiamızda bu terbiye ile yetiştik, çocuklarımızı da böyle yetiştiriyoruz. Ülkücü hizmete taliptir, makama değil. Eğer Partimize, camiamıza ve milletimize hizmet noktasında Hareketimizin lideri Devlet Bahçeli’nin bize ihtiyaç duyulduğuna yönelik bir talebi söz konusu olursa, hiçbir Ülkücü gibi biz de verilecek görevden kaçmayız. Elindeki sözde mucize formülleri televizyon televizyon dolaşarak pazarlayan otçu profesörler gibi siyaset tezgâhı kuranlar, tüccar siyasetçiler ve ahlaki düşkünler ittifakına karşı Ülkücülerin durduğu yeri göstermek için buradayız. 4 Kasım’daki Kurultayımızın Ülkücülere yakışır bir vakar ve olgunluk içerisinde tamamlanacağına, kurumsal kimliğimizin devamını sağlayabilecek, Ülkücüleri bir arada tutabilecek olan Devlet Bahçeli’nin son derece rahat bir şekilde Ülkücü iradenin teveccühünü kazanacağına inanıyorum. Kurultayımızın Ülkücülerin bir kere daha birbirleriyle kenetlenmesine vesile olacağına, buradan alınacak motivasyonla, aşkla ve şevkle milletimize enerjimizin yansıtılacağı Parti çalışmalarının başlatılacağına inanıyor, teşekkür ediyorum.